DOLAR

27,4014$% 1.84

EURO

28,8615% 1.49

STERLİN

33,2977£% 0.42

GRAM ALTIN

1.649,12%1,73

ÇEYREK ALTIN

2.747,00%-0,04

BİTCOİN

724217฿%1.07583

Öğle Vakti a 13:01
İstanbul HAFİF YAĞMUR 22°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
  • webizden
  • Genel
  • Türkiye’de Tiyatro, Opera, Bale ve Çoksesli Müzik

Türkiye’de Tiyatro, Opera, Bale ve Çoksesli Müzik

Atatürk 1934 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı bir konuşmada; “…Bir ulusun değişikliğindeki ölçü, musikideki değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir… Ulusal ince duyguları toplamak, onları bir gün önce genel musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu şekilde Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir.” demişti.

Ülkelerin gelişmesinde başta müzik olmak üzere, kültürün gerçek anlamda rolü olduğu bilinmektedir. Bir ülkenin özellikle müzik alanındaki gelişimi ile hâkim kültür arasındaki ilişki, toplum bilimciler tarafından ispat edilmiş bir olgudur. Türk müzik kültürü, cumhuriyetimizin kuruluşu ile yeni bir sürece girmiştir. Bu sürecin özünde ulusallık, yönetiminde çağdaşlık, niteliğinde evrensellik vardır.

Cumhuriyetimizin kuruluş döneminde; tiyatro, opera, bale ve çoksesli müzik gibi sanat alanları çağdaş uygarlığın göstergeleri olarak belirlenmiştir. Bu alanlarda elde edilecek gelişmelerin, genç cumhuriyetin toplumsal dönüşüm konusundaki gayretlerinin temel göstergeleri olacağı kabul edilmiştir. Bu hedefe yönelik olarak; tiyatro, opera, bale ve çoksesli müzik alanlarında toplumun ince beğenisini geliştirerek kültürel gelişimine katkıda bulunmak suretiyle eğitim görevi yapmak üzere, Devletin idari ve mali desteğini alan yeni kurumların oluşturulması için yasalar çıkarılmıştır.

İlk Türk Balesi “Harem”

Tiyatro, opera ve bale sanat dallarını bünyesinde bulunduran Devlet Tiyatroları 1949 yılında 5441 sayılı yasayla kurulmuş ve Devlet Opera ve Balesi 1970 yılına kadar Devlet Tiyatroları teşkilatında bir Bölüm olarak yer almış ve 1958 yılına kadar aynı yönetim altında idare edilmiştir. 1970 yılında Devlet Opera ve Balesi ‘Kuruluş Kanunu’ gereğince Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ‘Bağlı Kuruluş’ olarak atfedilmiş ve Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü adını almıştır. Devlet Opera ve Balesi, 1923’te tamamen yeni bir fikir olarak doğan yeni modern Türk toplumunun kültürel bir yansıması olmuştur.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, gençlerin ve çocukların yaratıcılıklarını ortaya çıkarmak ve arttırmak, halkımızın kültür ve sanatı talep etmesini ve aktif yaratıcı süreçlerde yer almasını sağlamak üzere kurdukları opera-bale kurumları ve senfoni orkestraları ile yurt sathına yayılarak, Anadolu halkının kültürel yaşamına sürekli olarak katkıda bulunabilecek sosyal hizmet altyapısını halkımızın hizmetine sunmaktadırlar.

Son yıllarda moda olan “küreselleşme”ye rağmen, her ülke kendi eğitsel ve sanatsal hedeflerini belirlemektedir. İki kıtayı birleştirerek doğuyu batıya bağlayan ve zengin kültürel kimlikleri bünyesinde toplayan Ülkemizde, Ulvi Cemal Erkin’in Köçekçe’sini veya Selman Ada’nın Ali Baba ve Kırk Haramiler Operasını dinlerken içi coşmayacak, ruhu okşanmayacak bir tek kişi bile yoktur herhalde. Bu bestecilerimizin ve burada adlarını sayamayacağımız daha pek çok bestecimizin eserlerine bizim folklorumuzdan, kendi zenginliklerimizden, Anadolu toprağının zenginliklerinden oluşan o muazzam değerler kaynak olmuştur. Yaptıkları müzik evrenseldir ama bizim müziğimizdir; bizi gelişmiş ülkelerle ortak platformlara taşıyan ulusal değerlerimizdir.

Tabii ki; çoksesli müzik, opera ve bale sanatları evrenseldir ama bu alanlarda bizim bestecilerimiz de yetişmeli, eserleri basılmalı, telif hakları korunmalı ve beste yapmaları özendirilmelidir. Aksi halde Ülkemizde bu sanatların varlığından söz edemeyiz. Tıpkı yalnız çeviri eserlerle Türk Edebiyatının varlığından söz edemeyeceğimiz gibi. Yani diyelim ki bizim edebiyatımızda Ömer Seyfettinler, Yaşar Kemaller, Halid Ziya Uşaklıgiller, Reşat Nuri Güntekinler yok. Böyle bir Türk edebiyatı olabilir miydi? Bir de Türk bestecilerin edebi yapıtlardan etkilenerek yaptıkları besteler, eserler var. Mesela, besteci Selman Ada’nın Halid Ziya Uşaklıgil’in eserinden esinlenerek yine aynı isimle bestelediği Aşk-ı Memnu Operası, Türk bestecileri ve edebiyatçılarının etkileşimlerinin en güzel örneklerinden biridir. Bu ve benzeri eserler, Türk operasının, klasik müziğinin ve edebiyatının ortak başarısıdır. Evrensel Türk Sanatının gelişimini göstermesi bakımından hem sevindirici hem de önemlidir.

Avrupa’da Türk müziğinin popüler olması ve Türkleri konu alan eserlerin yazılması ise çok daha eskilere dayanır. 17nci yüzyılın son çeyreğinde, siyasi ve askeri alanda dünya çapında güçlü olan Osmanlı İmparatorluğu kültürel alanda da batıyı ciddi anlamda etkilemiş ve bu etkiden, 20. yüzyıla kadar yayılan yüzlerce sahne yapıtı ortaya çıkmıştır. Handel’in Timur Operası, Vivaldi’nin Beyazıt Operası, Mozart’ın Zaide ve Saraydan Kız Kaçırma Operaları, Carl Maria von Weber’in Ebu Hasan Operası, Rossini’nin İtalya’da Bir Türk ve II nci Mehmet Operaları, Verdi’nin Atilla operası ve Bizet’nin Cemile Operası bunlardan sadece bazılarıdır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Sofya Askeri Ataşesi olarak görev yapan Mustafa Kemal, Bulgar ulusal operasında Carmen’i seyrettikten sonra Varna Türk Milletvekili olan dostu Şakir Zümre’ye; “Balkan savaşında yenik düşmemizin sebebini daha iyi anlıyorum. Ben bu adamları çiftçi biliyordum. Hâlbuki adamların operaları bile var. Operada ses sanatkârları, müzisyenleri, dekoratörleri hepsi var. Hepsi yetişmiş. Opera binası da yapmışlar. Bizim ülkemizde operaya kavuşacağımız günleri görecek miyiz?” demişti. Evet, o günleri gördü ve sayesinde biz de gördük.

Kaynak: Devlet Opera ve Balesi

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Feng Shui ile Oturma Odası Nasıl Düzenlenir?

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

Türkiye'de Tiyatro, Opera, Bale ve Çoksesli Müzik